4 Mart 2011 Cuma

yenikapı-sınırkavramlarınınaçılımı-günlük-barışözgül

Tarihi Yarımada sınırları içinde bulunmasına rağmen güncel dinamiklerin en çok ilgilendiği ve izlerinin görüldüğü bölgelerden biri Yenikapı. Eski –yeni, kara – su, hızlı – yavaş vb. pek çok zıtlığı içinde barındıran, ve şehrin kaderinde önemli bir etken olan farklı sayıda ulaşım ağlarının üst üste çakıştığı bölgenin potansiyeli başka hiçbir yeri düşünmeden beni burada çalışmaya sevketti. Bölge’nin ilk çekici özelliği, konut, sanayi, eğlence-ticaret ve ulaşım gibi farklı 4 katmanın “dar” sayılabilecek bir alanda ve eşit durumda yüzyüze geliyor oluşuydu.

Filmimde ilk olarak zaman katmanını anlatmayı denedim. Tarihin bilindik çizgiselliğinin dışında gelişen bir durum olduğunu düşünüyorum. Aşağıdan yukarıya katmanlaşan bölgede, bugünün gereksinimlerinden dolayı alt katmanlara doğru bir gedik açıldı. Bu gedik, bizi tarihe ulaştırdı, tarihin algılanışını değiştiren belgeler ortaya çıkardı, aynı zamanda bugünün de katmanlarını değiştirip yerine yeni katmanlar ekleyecek gücün kendisi oldu. İkinci adımda, mekansal anlamda bölgede neler olduğunu ve bunları nasıl hissettiğimi anlatmak istedim. Hem sınırlayıcı elemanlar (Banliyö Tren Yolu, Atatürk Bulvarı, Kennedy Caddesi…) hem de ” üzerinde durulan” yapılaşmış (Yalı Mahallesi) ve tam anlamıyla yapılaşmamış (Yenikapı Sahili) elemanların hissettirdiği dikeylik ve yataylık durumunu anlatan bir kompozisyon oluşturmaya çalıştım. Bu kompozisyonun üstüne bölgedeki farklı renk ve doku değişimlerinden oluşan, yatay bantları bindirdim. Son olarak, bölge içinde “dikkat çeken” iki farklı kullanıcı tipini belgeleyerek bölgenin yaşayışını anlamaya çalıştım. Bunlardan ilki deniz terminaline şehirden ayrılmak için gelen yolculardı. Hepsinin yaptığı işlevi çabucak dışarıya vuran göstergeleri, yanlarında taşıdıkları bavul ve torbalarıydı. Bence taşıdığı anlamdan ilginç bir şekilde mekanlaşabilecek bir potansiyel, kötü bir mevcut mekan durumunda bulunuyor bu bölgede. İkinci kullanıcı tipi Yalı Mahallesi’nde yaşayan Doğu’dan İstanbul’a göç etmiş, şehrin eski yaşayışının fiziksel izlerini taşıyan bir mekanın içinde olma durumunu yaşayan çocuklardı. Bu çocukların arka planı olarak o mahalledeki binaların, sokağa asılmış çamaşırların rengi ve dokusu bence müthiş bir uyum gösteriyor. Çocukların enerjisi hareketliliği, “diğer” insanlarla kolay iletişime girebilme durumları, bu kullanıcı tipinin bölgede varolan fiziksel sınırları (Atatürk Bulvarı) zorladıklarını, bu sınırları, kendilerini ve becerebilirlerse sınırın diğer tarafındakileri dönüştürmeye çalıştıklarını düşündürdü bana.

Filmi geliştirme ve bölgeyi anlama konusunda daha yeni fikirler oluşturmak için, Yenikapı hakkında bahsi geçen “çok katmanlılık” durumunu anlatan, bir graphic motion sahne tasarladım. “Kıvrım” kelimesinin yaşanılan hayatı modelleme konusunda söyledikleri burada çıkış noktamı oluşturdu. Bu model hayatı “heterojen bir maddesellik” üzerine kurguluyordu. Total bir mekan içinde, eşit fırsatlarda bir araya gelen birbirinden ayrı oluşlar, değişik zaman dilimlerinde interaktif biçimde ilişkiye geçerler. Bernard Cache’nin biyolojik evrimden yola çıkarak oluşturduğu bir metaforu özetlemek gerekirse: Kabuklu canlıların evrim sürecinde, tek parça homojen strüktürün farklı parçalara ayrılıp vücudun içinde iskeleti oluşturması gibi artık dünyayı basite indirgeme yöntemleriyle modellemekten ziyade çokluk ve karmaşıklığın kabulleri ile modelleme çalışmaları yapılmaktadır. Yenikapı da güçlü bir kıvrım bölgesidir ve daha da güçlü olma potansiyelini fazlasıyla barındırmaktadır.

Bölgeyi anlama üzerine hayal kurmak, aynı anda bölge hakkındaki somut verileri çoğaltma yönünde filmi üçüncü kez geliştirme işine girdim. Yenikapı sahilinden doğu ve batı yönünde sahil hattını yayan bir şekilde, banliyö tren hattını ise yolcu olarak katettim. Bu rota boyunca birebir ilişkili zıtlıklar ve aynılıklarla karşılaştım, ve bunları konumsal (doğu-batı) durumuna referans verip belgeleyecek bir sahne kurgulamayı denedim. Kıvrım modelini anlatan grafiklerimi bölgenin gerçek kullanıcı profillerini belgeleyen sahneler ile çakıştırdım. Kendi hayalimi karanın uzantısı olarak suya yansıtılan “kıvrım grafikleri” ile oluşturdum. Kendi içine kıvrılıp form değiştiren ve içinde boşluklar oluşturan dikdörtgenler (ki kıvrıldıktan sonra artık dikdörtgen olmayan dikdörtgenler!) farklı kullanıcı tiplerinin bir araya gelip birbirlerinin özgün atmosferlerini etkileyip değiştirebildikleri mekanlar oluşturuyorlardı. Bu atmosferler birbirlerinin değişen ara-bölgeleri olarak katı ve sıvı maddelere yansıyorlardı. Bazı olaylar sabit nesnelerin üzerinde olurken, bazı olaylar hareketli ve akışkan nesnelerle oluşup yok oluyorlardı.

Hayallerimi kolaj ve film ortamında oluşturduktan sonra, bölgeyi anlatan bir kesit maketi yaptım. Bölgenin ulaşım katmanları maket tekniğinin de yönlendirmesiyle beraber oluşturdukları dikeylik ve yataylık sınırlarıyla gerçeğe referans veren bir iskelet oluşturuyorlardı. Burada Yenikapı’daki görünmeyen iskeleti ortaya çıkarmak için örtücü toprak ve su katmanlarının yok sayılması durumu söz konusuydu. İskeletin etrafında bulunan yaşayışı oluşturan tüm karakterler yukarıdan sarkıtılan kuklalar biçiminde iskelete eklendi. İskeleti oluşturan elemanlar ve kuklalar arasında olduğu düşünülen immateryal ilişkileri ise film medyasında görünür kılmaya çalıştım ancak sonuç ürünü tatmin edici bulduğumu söyleyemiyorum, bu ilişkilerin ne olduğu ve bunların nasıl anlatılacağı üzerine daha fazla düşünmem gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder